Beyaz Kelebek

 


- (ding dong) Kapııı ellerim dolu benim.

- ( gürültü ve ardından koşma sesi) bakıyorumm

- tırtılım yavaş düşeceksin 

- babaaa bir amca geldi seni soruyor


  Gelen postacıydı küçük bir paket bırakıp gitti. Paketi alıp sessizce salondaki küçük koltuğa oturdu, minik kız parlayan meraklı gözlerle ; babasının paket tutan kollarının arasına girip

- baba bu ne? Bana hediye mi aldin?


Adam göndericinin adını birkaç defa okudu. Hatırlamaya çalısıyordu isim okadar tanıdıktı ki dilinin ucundaydı fakat bir türlü cıkaramıyordu. Minik kızın meraklı bakışları arasında paketi yırtmaya başladı , paketi her yırtışında kendinden de bir parça kopar gibi oluyordu. Tuhaf bir şekilde morali bozulmuş, içini kemiren birşeyler vardı. Paket tamamen yırtılmış elinde küçük bir kutu kalmıştı. Aklında bir sürü soru vardı; kimdi bu adam? Neden bu kutuyu gönderdi? Niçin kutuyu açmak istemiyorum diye düşünürken:


- babaa açmayacak mısın? 


Kafasını kaldırdığında küçük kızı ile göz göze geldi, ona tebessüm edip geri kutuya döndü. Elleri titriyordu. " Küçük bir kutunun bu kadar etkilemesi normal mi " diye geçirdi aklından. Sonra titreyen elleri ile kutuyu açtığında bir anlık bir şok geçirdi. Şimdi hatırlıyordu o adamı ve kutunun ona neden geldiğini. Gözlerinin yandığını hissetti, burnu sızlıyordu. Gözlerinde yaşlar toplanmaya başlamıştı. Titreyen ellerinde derman kalmamış omuzları başını taşıyamaz haldeydi, başını öne eğdi . Bu sırada bir cığlık sesi duydu.

- Baba bu çok güzellll ennn çokk isteğimmm kelebekli kolyeee. Nerden anladın bu kolyeyi cok istediği mi? 


Adam ses çıkarmıyor donmuş gibi kolyeye bakıyordu, göz yaşlarından kolye ıslanmıştı. Babasının bu halini gören minik kız durulmuş sesizce babasına yaklaştı:


- Baba neden ağlıyorsun? 


Adam yavaşça kızına sarılıp "ölmüş" diyebildi.


- baba ölmüş ne demek ? 


Bu sorudan sonra adam kendini tutamadı hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Uzun bir süre ağladıktan sesizliğe büründü, minik kız babasının bu hareketlerine anlam veremesede sanki ona destek olmak ister gibi sıkıca sarılmıstı. Uzun sessizliğinin ardından adam göz yaşlarını koluna sildi ve küçük kızı omuzundan tutup karşısına getirdi. Tebessümle baktı, babasının tebessümünü gören miniğin gözleri tekrar parladı oda gülümsedi.

Adam merakla bakan gözleri çok beklettiğini farketti:


- bak tırtılım bu kolyeyi ben almadım , çok uzaklardan bir abla sana gönderdi.

- bana mı ? 

- evet sana bugünün ne olduğunu biliyor musun? 

( Başını iki yana salladı minik kız) 

- bugün senin kelebek olduğun gün !

- küçük tırtılın hikayesindeki gibi kelebek mi oldum ben şimdi ?

- evet. Bu kolye de senin gibi kelebek olan ablaya ait. Onada babası vermiş kelebek olduğu zaman

- oda benim gibi minik tırtıl mıymış baba? 

- evet kelebeğim

( Kelebek kelimesini duyan kız aşkla baktı babasina) 

- peki baba ben bu ablayı görebilir miyim gitsek ya yanına? 

- Gidemeyiz kızım. O artık çok uzaklara uçtu, giderken de sana bıraktı kolyesini.

- ( minik kız başını öne eğerek ) annem gibi mi?


Adam sustu tekrar gözleri titredi ardından bir ürperti aldı. Üşüyordu. Vicudunu bir titreme aldı, kendini durduramıyor hem üşüyor hem titriyordu. Bacaklarına dokunan eli hissedince kendine geldi kafasını kaldırdığında evde değildi etrafta birsürü ağaç ve mezar taşları vardı gözleri yana kaydı bu kızıydı.


- baba beni görüyor mudur?

- görmez olur mu. Hatta seni gördügüne çok sevinmiştir.


 Minik kız ellerini kazağının içine sokup kolyesini göstermek ister gibi dışarı çıkarıp babasina dönüp güldü.


( istemsiz bir gülümseme ile) -babasının kızı hadi gidelim 


Mezarın başından ayrılıp bir iki adım atmışlardı ki minik kız bir anda koşarak geriye döndü mezarın başına koyulmuş isimsiz tahtayı öptü sonra " teşekkür ederim" deyip koşarak babasının yanına geldi. Baba kız el el mezarlıktan cıktılar.




Yorumlar